Lise yıllarımın sonlarına doğru daha sosyal biri olmaya başladım. MTV izliyor, yabancı şarkılar dinliyordum. Çevremdeki bazı arkadaşların ciddi etkisi altındaydım. Lise arkadaşım Stefan King okuyordu, ben de Stefan King okumaya başladım. Mahalle arkadaşım alternative rock dinliyor ben de dinliyordum. Sanırım şanslıydım, rol modellerim gayet iyiydi.
Lisede mektup arkadaşlığı diye
bir kavramla tanıştım. MTV'nin teletexinden kendime 8-9 tane mektup arkadaşı
buldum ve onlarla yazışmaya başladım. İngilizce kursuna da başlamıştım.
İngilizcem hızla ilerliyordu. Yazmak bana iyi geliyordu. hem başka kültürleri
tanıyordum hem de kendimi anlatıyordum...yazarken olayları daha iyi analiz
ettiğimi de farkettim.
Çocukken de anneme mektuplar
yazıp masaya bırakıyordum.. sabah okuyordu ve bana cevap yazıyordu nasıl mutlu
olduğumu anlatamam.
21 yaşında
bir arkadaşımla beraber Almanya’da gençlik kampına başvurduk. Kamp 3 hafta
sürecekti. Annem şiddetle karşı çıkıyordu zira başıma bir şey gelmesinden
korkuyormuş. O zamana kadar yalnız başıma hiç seyahat etmemiştim. Annemin
endişeleri bana geçmiş olacak ki, “içimde bir korku var” cümlesini kurmuşum
günlüğümde.
Evet
annem bana endişe etmeyi öğretmişti. Korkuyordum. Neden korktuğumu bilmiyordum.
Belki tanımlayabilsem korkmayacağım. Ama içimde bir korku vardı işte. Kurstan
tanıştığım bir arkadaş da kampa gelirim deyince ve annesini annemle
tanıştırınca annem ikna olmuş ve kampa yazılmıştım. Ancak aynı zamanda işe
girince benim kamp yanmıştı. Çok üzülmüştüm ama sanki bir yandan da endişelerim
son bulmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder